SULTAN YILDIRIM BAYEZİD
(ö. 805/1403)
Yıldırım lakabıyla tanınan Osmanlı Padişahı (1389-1403).
Sultan I. Murad’ın büyük oğlu olarak 1354 yılında Bursa’da dünyaya geldi. Annesi Gülçiçek Hatun’dur. Germiyanoğlu Beyliği’nin Beyi Süleyman Çelebi’nin kızı Sultan Hatun ile evlenip hanımının çeyizi olarak Kütahya Osmanlılara bırakıldı ve Şehzade Bayezid Kütahya bölgesinin Sancak Beyi tayin edildi. Böylece Osmanlı Devleti’nin doğu sınırını koruma görevini üzerine almış oldu. 1386 tarihinde babasının Karamanoğlu Alâeddin Bey’e karşı giriştiği sefere katıldı, Frenk Yazısı Savaşı’nda gösterdiği cesaret ve atılganlık dolayısıyla Yıldırım lakabını aldı. Amasya bölgesinin Osmanlılara katılması ile ilk Amasya Valisi oldu.
Şehzade Bayezid, 15 Haziran 1389’da Türklerin Rumeli’de kalıcılığını sağlayan I. Kosova Savaşı’nın kazanılmasında önemli rol oynadı; Savaşta sağ kol komutanlığını üstlenen Şehzade Bayezid, kendi cenahında Sırp kuvvetlerini bozguna uğrattığı gibi zayıf kalan sol kolun yardımına da yetişerek savaşın zaferle sonuçlanmasını sağladı. Bu savaş sırasında I. Murad çok ağır bir şekilde yaralanınca, büyük oğul olması, büyük başarılar göstermiş olması ve üstün yeteneği dolayısıyla savaş sahnesinden babası tarafından çağırtılarak kendi yerine tahta oturttuktan kısa bir süre sonra I. Murad şahadet şerbetini içti.
Yeni padişah savaştan sonra Bursa’ya dönmek üzere derhal harekete geçti. Çünkü bu sırada Anadolu’da Osmanlılara tâbi olan beylikler isyana kalkışmış, eski topraklarına yeniden sahip olabilmek için Karamanoğlu’nun etrafında toplanmışlardı. Karamanoğlu Alâeddin Bey, Beyşehir’i alarak Eskişehir’e kadar uzanmış, Germiyanoğlu II. Yâkub Bey miras yoluyla kaptırdığı toprakları yeniden zaptetmiş, Kadı Burhâneddin ise Kırşehir’i almıştı. Bayezid Anadolu’ya geçmeden önce Sırp Kralı’nın oğlu Stefan Lazareviç ile müzakereye girişerek kız kardeşi Olivera’yla (Maria Despina) evlenmek ve Sırplardan yardımcı kuvvet olarak faydalanmak üzere bir antlaşma yaptı. Bundan sonra Stefan sürekli Macar baskısı sebebiyle Bayezid’e sadık kaldı ve hatta onun seferlerine katıldı. Fakat Yukarı Sırbistan (Üsküp, Priştine bölgeleri) hâkimi Vuk Brankoviç, kendi bölgesindeki önemli maden şehirlerine sahip olmaya çalışan Osmanlılara karşı koydu. Ancak bu yörede faaliyet gösteren Paşa Yiğit Bey 1391’de Üsküp’ü almayı başardı. Böylece Bosna ve Arnavutluk’a yönelecek akınlar için bir üs elde edilmiş oldu.
Sultan Bayezid, süratle Anadolu’ya geçerek 1389-1390 kışında Alaşehir’i zaptettiği gibi Batı Anadolu’daki Türkmen beyliklerini, Aydın, Saruhan, Menteşe, Hamîd ve Germiyan’ı Osmanlı idaresi altına aldı. Candaroğlu Süleyman Bey ve Bizans İmparatoru’nun oğlu Manuel Palaeologus da kuvvetleriyle birlikte Osmanlı Ordusu’nun yanında bu sefere katılmışlardı. Bayezid 1390 Mayıs’ında Afyonkarahisar’da bulunuyor ve Karamanoğlu’na karşı sefer hazırlığı ile uğraşıyordu. Nihayet harekete geçerek Beyşehir’i aldı, ardından Konya’ya yürüdü ve şehri kuşattı. Bu sırada ittifaktan ayrılıp Kastamonu’ya dönen Süleyman Bey, Karamanoğlu’na yardım için Kadı Burhâneddin ile bir anlaşma yaptı. Ortak kuvvetlerin Kırşehir’e gelmeleri Bayezid’in Konya kuşatmasını kaldırmasına ve Karamanoğlu’nun antlaşma teklifini kabul etmesine yol açtı. Bu antlaşma ile iki devlet arasında Çarşamba suyu sınır oldu, Beyşehir ve civarındaki bazı yerler ise Osmanlı hâkimiyetinde kaldı.
Bayezid 1391’de Süleyman Bey üzerine yürüdü. Ancak Süleyman’ın müttefiki Kadı Burhâneddin’in kuvvetleri karşısında başarılı olamadı. 1392 ilkbaharında yeniden Süleyman Bey üzerine yürümek için büyük hazırlıklar yapmaya başladı. Hatta 6 Nisan 1392 tarihli bir Venedik raporunda, Bayezid’in vasalı durumunda bulunan Manuel Palaeologus’un Sinop’a karşı yapılacak deniz seferine katılmak üzere olduğu bildirilmekteydi. Bu sefer, Sinop hariç Süleyman’a ait yerlerin zaptı ve onun ölümü ile sonuçlandı. Daha sonra Bayezid, Kadı Burhâneddin’in tehditlerine rağmen Osmancık üzerine yürüyerek burayı ele geçirdi. Fakat Çorumlu mevkiinde iki taraf arasındaki mücadeleyi Kadı Burhâneddin kazandı ve yenilgiye uğrayan Osmanlı kuvvetleri geri çekildi. Kadı Burhâneddin bu galibiyetin verdiği cesaretle hücumlarını Sivrihisar ve Ankara’ya kadar uzattı, yağma ve tahribatta bulundu. Ancak Burhâneddin’in kuşatması altındaki Amasya emîri 1392’de Amasya’yı Osmanlılara teslim etti. Ertesi yıl bölgeye gelen Bayezid Amasya’ya girerek şehri teslim aldı. O yörede bulunan, Çarşamba vadisindeki Tâceddinoğulları, Merzifon bölgesindeki Taşanoğulları ve Bafra hâkimi gibi mahallî beyler Bayezid’in hâkimiyetini tanıdılar. Bu arada müttefikleri ile de bozuşan Kadı Burhâneddin geri dönmek zorunda kaldı.
Yıldırım Bayezid, Anadolu’da düzeni kurmaya çalışırken Balkanlar’da sınır boylarındaki uc beyleri düşmanlarını baskı altında tutuyor ve gazâ faaliyetlerini sürdürüyorlardı. Paşa Yiğit Vuk Brankoviç’e boyun eğdirmiş, Evrenos Bey Kitros ve Vodena’yı fethederek Tesalya’ya doğru ilerlemiş, Firuz Bey Eflak’a, Şahin Bey ise Arnavutluk’a karşı akınlarda bulunmuştu. Fakat Eflak prensi Mirčea, Bayezid’in Anadolu’daki meşguliyetinden faydalanarak Silistre’yi geri almayı başarmış ve Karinâbâd’daki akıncılara karşı başarılı hücumlar yapmıştı. Venedikliler bir yandan Bizans üzerinde baskı kurmaya çalışırken aynı zamanda Mora ve Arnavutluk’ta da faaliyet gösteriyorlar, Macarlar ise Eflak ve Tuna Bulgaristan’ında nüfuzlarını yaymak için uğraşıyorlardı. Bu durum karşısında Bayezid bütün gücünü Balkan işlerine vermeye mecbur oldu. 1388’den beri Osmanlı kontrolü altında bulunan Tırnova’yı 17 Haziran 1393’te aldı, Bulgar Kralı Şişman bir Osmanlı vasalı olarak Niğbolu’ya gitmek zorunda kaldı. Yıldırım Bayezid, 1394 yılından Selanik üzerine gidip orayı muhasara ederek Frenk gemilerinin yardımlarına rağmen elde etmeğe muvaffak oldu. Selanik'ten sonra Kuzey Yunanistan'a akın yapılarak Larisa (Yenişehir) alındı. Ayrıca Tesalya bölgesinde Salone, Neopatras gibi şehirler dahil olmak üzere fethedildi. Evrenos Bey’i kuvvetleriyle Mora’ya gönderdi. Diğer bir Osmanlı toprağını ise doğrudan doğruya hâkimiyet altına alınan Güney Arnavutluk teşkil etti. Lala Şâhin Arnavutluk sahilleri üzerindeki Venedik hâkimiyeti altında bulunan yerlerde tâciz edici bir baskı kurdu.
Yıldırım Bayezid, yedi yıldır abluka altında tuttuğu İstanbul’u 1394 ilkbaharında yeniden sıkı bir kuşatma altına aldı. 1395’te ise Macaristan üzerine hücuma geçti ve yolu üzerindeki Slankamen, Titel, Beçkerek, Tımışvar, Kraşova ve Mehadiye gibi kalelere saldırdı. Eflak’ta Argeş nehri civarında 17 Mayıs 1395’te meydana gelen savaşta yenilgiye uğrattığı Mirčea’nın yerine Vlad’ı tahta geçirdi. Ardından Tuna’yı geçerek Niğbolu’ya ulaştı ve Kral Şişman’ı yakalatıp öldürttü (3 Haziran 1395).
NİĞBOLU ZAFERİ
Yıldırım Bayezid, Osmanlı topraklarını birleştirmeyi hedefleyerek aynı siyasetini Balkan devletlerine ve Bizans’a karşı da sürdürüyordu. İstanbul’u muhasara altına aldığı gibi, Bulgar Krallığı’nı, Dobruca Despotluğu’nu ortadan kaldırdı. Eflak seferi ile buradaki Macar nüfuzunu kırdı. Böylece batıda Venedik ve Macaristan’ı doğrudan tehdit eder bir pozisyon kazanması, Avrupa’da genel bir heyecana sebep oldu. Papanın desteği ile yeni bir Haçlı ruhu canlandı.
Haçlılar İngiltere’den, İskoçya’dan, Lehistan, Bohemya, Avusturya, İtalya ve İsviçre ile Osmanlı tehdidi altında bulunan Güneydoğu Avrupa ülkelerinden gelip Buda’da toplanıyorlardı. 1396 baharında Macar Kralı Sigismund büyük bir Haçlı ordusuyla Niğbolu’da Tuna’yı geçti, nehir boyundaki Vidin ve Orsova kentlerini ele geçirip bütün Müslüman halkı kılıçtan geçirdi. Osmanlı denetiminde bulunan son büyük Tuna savunma noktası olan Niğbolu muhasara altına alınınca, burayı savunan küçük Osmanlı garnizonu için umut kalmamıştı. Ancak Sultan Bayezid, İstanbul kuşatmasını kaldırarak Anadolu’dan getirdiği askerlerle Niğbolu’ya hızlı bir şekilde ulaştı ve 25 Eylül 1396’da Haçlı ordusunu dağıttı. Binlerce şövalye ya savaş alanında ya da kaçarken nehirde boğulup ölmüşlerdi. Bütün Avrupa’dan savaşa katılan binlerce soylu kişi esir alındı ve ancak çok ağır fidyeler ödendikten sonra serbest bırakıldılar. Esasen bu savaş, yalnız buna katılanların önemleri dolayısıyla değil, belki şövalyeliğin en son büyük beynelmilel girişimi olması itibariyle orta zaman sonlarının en dikkat çekici olaylarından biri olup, Avrupa tarihinde bir devrin sonudur. Ardından son bağımsız Bulgar prensi Stratsimir’den Vidin’i aldı. Artık Balkanlar ve İstanbul’un kaderi tamamıyla Bayezid’in elindeydi.
Bayezid, Niğbolu mücadelesi sırasında düşmanca hareketlerde bulunan Karamanoğlu Alâeddin Bey üzerine yürümek için Anadolu’ya geçti. Akçay Savaşı’nda mağlûp olan Alâeddin Bey Konya Kalesi’ne kapandıysa da yakalanarak öldürüldü. Konya ve diğer Karaman toprakları 1397 sonbaharından Osmanlı hâkimiyeti altına girdi. Ertesi yıl Canik bölgesi ve Kadı Burhâneddin’in hâkim olduğu yerler Osmanlı topraklarına katıldı. Daha sonra Bayezid, Elbistan, Malatya, Behisni, Kâhta ve Divriği gibi şehirleri ele geçirdi.
İSTANBUL’UN KUŞATILMASI
Yıldırım Bayezid, bir taraftan Anadolu’da Osmanlı’yı arkadan vuranları yola getirmeye çalışırken diğer taraftan İstanbul’un muhasarasını sürdürmekteydi. Niğbolu zaferinden sonra Bayezid, Bizans İmparatoruna elçi göndererek İstanbul'un teslimini istemiş, İmparator Manuel’in teklifi reddetmesi üzerine kuşatmaya devam etti. İstanbul’u karadan muhasara şeklinde tazyik sürdürülürken deniz gücü yönünden henüz gelişmemiş olan Osmanlı, denizden bir iş göremiyordu. Osmanlı hükümdarı deniz kuvvetleri güçlü olan Venedik ve Cenevizlileri mahirâne okşayarak mümkün olduğu kadar işine mâni olmamalarını temin ediyordu. Bu iki cumhuriyet isteseler Çanakkale'yi tutarak henüz donanması kuvvetli olmayan Osmanlı kuvvetlerini Anadolu'dan Rumeli'ye dahi geçirmeyebilirdi. Avrupa'dan yardım ümitleri de kesilmişti. Fakat 1398 Nisan ve 1399 Mart’ında Papa Bonifas'ın İstanbul'un müdafaasını teşvik eden nutukları lâyik olduğu tesiri yapamıyordu. Nihayet o tarihlerde Fransa nüfuzu altına düşmüş olan Ceneviz Cumhuriyeti’nin Galata ve Beyoğlu’ndaki menfaattarını kurtarmak ve İstanbul’a yardım etmek üzere Niğbolu'da esir düşmüş olan Busiko 1399 yazında bin iki yüz şövalye, dört gemi ve iki kadırga ile İstanbul'un yardımına koştu. Yolda kendisine Ceneviz ve Venedik kadırgaları da katılmış, İstanbul'a, gelmiş, İzmit'te Marmara ve Boğaz içinde bazı muvaffakiyetler elde etmiştir.
Bu sırada Bayezid Malatya seferinde bulunuyordu. Busiko Silivri'de bulunan İmparatorun yeğeni Yuannis ile barışmasını imparatora söyledi. Bayezid de Manuel’in çekilerek İmparatorluğun tabiî varisi saydığı Yuannis'e verilmesini istiyordu. Manuel, Busiko’nun tavsiyesini kabul ederek Türklerin elinde alet olan yeğeni Yuannis'e hükümdarlığı vermeği muvafık bularak onu Silivri'den getirtip şerik imparator yaptı (1399). Bayezid'in maksadı bu himaye vesilesiyle İstanbul'u Yuannis'in elinden almaktı. Dukas'a göre bunu evvelce aralarında kararlaştırmışlardı. Bayezid İstanbul'a, bedel, Mora'yı Yuannis'e vermeği kabul etmişti. Yuannis'in saltanat şeriki sıfatıyla İmparator, Bayezid'in plânını boşa çıkardı. Manuel, imparatorluğu yeğenine bıraktıktan sonra kendisi de 1399 Aralık ayında gizlice bir Venedik kadırgasıyla İstanbul'dan çıkarak kiliselerin birleştirilmesi ve bu suretle yardım işi için Avrupa'ya giderken ailesiyle çocuklarını Mora'da kardeşi Teodoros'un yanına bıraktı. Busiko'nun bazı Osmanlı sahil şehirlerini vurması Boğazın Anadolu yakasındaki Riva (Irva) hisarını zabt ile muhafızlarını öldürmesi ve Riva limanına saklanmış olan Türk gemilerini ateşe vermesi gibi hareketi Osmanlıların muhasara kudretini gevşetmedi. 1399 yazında on bin kişilik bir Osmanlı kuvveti, Galata'da Cenevizlilerle bir çatışmadan sonra İstanbul'a girmek istedilerse de muvaffak olamamıştır. Yukarıda görüldüğü üzere işte bu sırada Busiko İstanbul'un yardımına gelmiş ve Manuel'i ümide düşürmüştü. O tarihte kale döğecek kuvvetli toplar olmadığı için Bayezid, İstanbul'un açlıkla teslim olmasını ümit ediyordu, açlıktan kaleden iple inip kaçanlar bile olmuştu.
İstanbul’un Niğbolu muharebesinden sonraki bu muhasarası esnasında Yıldırım Bayezid Güzelhisar denilen ve Göksu Deresi’nin denize döküldüğü yerdeki hâlâ bir kısmı mevcut olan Anadolu Hisarı’nı yaptırdı.
1301 senesinde İstanbul’un yardımına bir miktar Ceneviz ve Fransız askeri de gelmişti. Bu suretle İstanbul muhasarası Bayezid'le Timur arasında başlamak üzere olan harp dolayısıyla aynı sene ortalarına kadar devam etti. Timur tehlikesi baş gösterince Yıldırım Bayezid bazı şartlarının kabulü ile İstanbul kuşatmasını kaldıracağını İmparator Yuannis’e bildirdi. Bayezid'in teklif ettiği şartların kabul edilmesi suretiyle İstanbul muhasarası kaldırıldı.
Bu şartlar:
Her sene Osmanlı hazinesine verilmekte olan haracın arttırılması.
İstanbul'da bir Türk mahallesi kurularak bir cami yapılması.
İstanbul'daki Müslümanlarla Rumlar arasında çıkacak anlaşmazlıkları İslâm hukuku üzere halletmek için bir kadı tayini.
Silivri de dahil olmak üzere Silivri'ye kadar olan yerlerin Osmanlılara terki.
Bizans imparatoru Yuannis bu muahedeye riayet ederek İstanbul’da Sirkeci’de Türkler için yedi yüz hane ile bir mescid tedarik etmiş ve Padişah da İstanbul'da oturmak üzere Taraklı Yenicesi ve Göynük ve Karadeniz sahili taraflarından buraya göçmen naklettirerek iskân ile kadı (hâkim) ve imam tayin eylemiştir.
İstanbul muhasarası esnasında Anadolu kısmında ve Karadeniz sahilinde Bizanslılara ait olan Şile kasabası, Yahşi Bey kumandasıyla sevk edilen kuvvetler tarafından sulhen teslim alınmıştır.
ANKARA SAVAŞI (1402)
İstanbul kuşatmasına iyice hız verildiği ve şehrin düşmesinin an meselesi olduğu bir sırada doğuda Timur tehlikesi baş gösterdi. 1399 sonbaharında Timur Doğu Anadolu’da bulunuyordu. Timur, 1394’te Anadolu’nun doğu kesimindeki ilk işgalinin ardından batı taraflarını da ele geçirmeyi arzu ediyordu. İran’a hâkim olan Timur, Büyük Selçukluların ve İlhanlıların vârisi olmak iddiasıyla Anadolu üzerinde hâkimiyet kurmak istiyordu. Bayezid ise Selçukluların mirasçısı sıfatıyla Anadolu’da birliği sağlamak düşüncesindeydi. Ancak Timur, başlangıçta gazânın liderliğini elinde tutan Bayezid’e karşı harekete geçmekte tereddüt etti. Bayezid’e karşı koyan ve kaçıp kendisine sığınan Anadolu beylerini iyi karşıladı. Buna mukabil Bayezid de Timur’un düşmanları Sultan Ahmed Celâyir ve Kara Yûsuf’u korudu, onları kendi hizmetine aldı. Bu durum Timur’u çok kızdırdı. Anadolu’ya yürüyüp Erzincan’a geldi ve Erzincan Emîri Mutahharten tarafından karşılandı. Ardından Osmanlılara ait Sivas Kalesi’ni kuşattı şehir 1401 yılında teslim olduysa da kanlı bir şekilde yağmalandı ve şehirde büyük katliam yapıldı.
Sivas’ı zabt ve tahrip eden Timur bu suretle Osmanlılara ilk darbeyi indirdikten sonra daha ileri gitmemişti. Sivas’ın acıklı vaziyetini duyan Bayezid pek müteessir olmuş ve hazırlıksız olması sebebiyle derhal karşılık verememiş, Timur ise Sivas’ı imha ettikten sonra Suriye üzerine yürümüştür. Bu sırada hazırlığını yapan Yıldırım Bayezid, Kayseri, Erzincan ve Kemah’a kadar gelmiş ve Erzincan ile Kemah'ı Timur’un müttefiki Mutahharten'in elinden almıştır. Bu suretle Timur’a tâbi olan Erzincan ve Kemah beyine karşı yapılan bu muamele Bayezid ile Timur’un arasını büsbütün açmıştır. Timur, Suriye seferi esnasında Bayezid’e gönderdiği tehdit içerikli mektupta; kendi başarılarını sayıp döktükten sonra Bayezid'in kendisine itaat etmesini bildirmiştir. Buna karşılık Yıldırım Bayezid, elçisi Yakup Bey ile yolladığı nâme ile kendi aslını, neslini ve muzafferiyetlerini anlatıp sonra karşısına çıkacak düşmana karşı savaşmak üzere hazır olduğunu bildirmiştir.
Ancak Timur’un zaferden zafere koştuğunu gören Osmanlı devlet adamları başta Vezir-i âzam Çandarlı zade Ali Paşa olduğu halde Yıldırım Bayezid üzerinde etkili olarak onu sulhe meylettirmişler ve bu yolda Timur’a elçi göndertmeğe muvaffak olmuşlardır. Bayezid gönderdiği nâmede aradaki ayrılığa hiçbir sebep olmadığını ve bütün ecdadı gibi kendisinin de küffar ile gazada olduğunu beyan ile anlaşma teklif etmiştir. Bu yumuşak mesajlar Timur’u daha da şımartmış ve Osmanlı kuvvetlerinin zafiyetine hükmederek Anadolu üzerine yürümeye karar vermiş ve 1402 yılı ilk baharında harekete geçecek şekilde yeni kuvvetlerini de getirerek hazırlığını tamamlamıştır. Hazırlıklarını tamamlayıp savaşa karar veren Timur, Yıldırım Bayezid’den kabul edemeyeceği, Anadolu’da Osmanlı topraklarına katılmış yerlerin eski beylerine verilmesi, bir şehzadeyi kendi yanına göndermesi, Bayezid’e daha önce sığınmış olan Kara Yusuf ve diğerlerinin kendisine teslim edilmesi ve Bayezid’in kendisine bağlanması tekliflerinde bulunmuştur.
Bütün bunlara karşı ihtiyatlı hareket edilmesini tavsiye eden vezir-i âzam Ali Paşa'ya Sultan Bayezid, “Şerefimiz ve karşı koyacak kuvvetimiz vardır; tâbi olamayız ve istiklâlsiz yaşayamayız” sözleriyle mukabele etmiş ve Timur’la harbin tahakkuk etmesi üzerine Bizans İmparatoruyla anlaşarak İstanbul muhasarasını kaldırıp oradaki askerini çekmiştir.
Timur Ankara önüne gelir gelmez kaleyi kuşattı. Osmanlı kuvvetleri gelmeden önce burayı düşürmeğe çalışıyordu. Timur, Osmanlı ordusunun daha geç geleceğini tahmin etmiş ise de bu tahmininde aldanmıştı. Timur, Osmanlı ordusunu güney-doğudan gelecek diye beklerken Osmanlılar kuzey-doğudan yani Kalecik, Ravlı üzerinden gelerek Çubuk ovasına inmişlerdi. Bu hale göre Timur bir baskına uğramış gibi idi. Timur’u böyle kuvvetlerini tam toplamadan yakalayan Yıldırım Bayezid, oğullarının ve kumandanlarının derhal taarruza geçirilmesi hakkındaki ısrarlarını dinlemedi ve “merdçe harb etmeği muvafık gördü” söyleyerek büyük bir fırsatı kaçırdı. Bu durum Timur’a vakit kazandırıp onu düşmüş olduğu tehlikeli durumdan kurtardı. Osmanlı fetihlerini yarım asır gerileten Ankara Savaş 28 Temmuz 1402 Cuma günü yapılmıştır. İki taraf kuvvetleri orantısızdı; Timur’un zırhlarla donanmış yüz altmış bin kuvveti ve Anadolu’da hiç tanınmayan, korkutucu ve özellikle atları ürküten filleri vardı. Osmanlı kuvvetleri ise Timur’un Fetihnâmesi’ndeki kayda göre yetmiş bin idi. Osmanlı orduları bu ağır kuvvetler karşısında mağlup olmuş, Yıldırım Bayezid ve bazı şehzadeler Timur’a esir düşmüştür.
Bayezid esaret altında 8 Mart 1403 tarihinde Akşehir’de vefat etmiştir. Ankara Savaşı, Bayezid’in süratli bir şekilde genişlettiği devletin çökmesine yol açmış, Osmanlı Devleti’nde “Fetret Devri” denilen ve 11 yıl süren dağılma devrini yaşatmıştır. Binlerce kardeş kanı akmasına neden olan şehzadeler arasındaki savaşı Çelebi Mehmed kazanarak 1413 yılında devletin birliğini ve ülkenin emniyetini sağlamıştır.
ŞAHSİYETİ VE ESERLERİ
Hayatı baştan başa savaş ve mücadelelerle geçen Bayezid, atılgan, çevik, hızlı, aceleci, kararlı bir kişiliğe sahip idi. İlme önem verir, alimleri sever ve korur idi. Bu özelliğini Emir Sultan’ın Buhara’dan Bursa’ya gelip yerleşmesinde göstermiş olduğu yakınlıkta daha iyi göstermektedir. Yıldırım Bayezid, kızı Hundi Hatun’ı Emir Sultan ile evlendirmiştir.
YILDIRIM KÜLLİYESİ
Şehrin doğusunda tepe üzerine Yıldırım Bayezid tarafından 1391-1395 yılları arasında yaptırılmıştır. Yıldırım Külliyesinde, cami, medrese, imaret, hamam ve türbe yaptırılmıştır. Medrese, camiden 70-80 metre daha aşağıda yaptırılmıştır. Külliyi tamamlayan Darüşşifa ise külliyeden biraz uzağa yaptırılmıştır. Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılan Darüşşifa Osmanlı Devleti’nde yaptırılan ilk tıp fakültesi ve hastane olma özelliğini taşımaktadır. Yıldırım Bayezid Türbesi, oğlu Emir Süleyman tarafından 1406 yılında yaptırılarak Bayezid’in naşi Akşehir’den getirilerek türbeye defnedilmiştir.
ULU CAMİ / CAMİ-İ KEBİR
Selçuklu Ulu camileri geleneğinin son temsilcisi, Yıldırım Bayezid tarafından Bursa’da yapılan Ulu Cami (Cami-i Kebir)’dır. Rivayete göre, Bayezid, Niğbolu seferine çıkmadan önce Allaha dua ederek zaferi müessir kılması halinde 20 adet cami yaptıracağını dilemiştir. 1396’da zaferi kazandıktan sonra bu sözünü yerine getirmek ister, fakat çok itimat ettiği damadı büyük alim Emir Sultan, yirmi cami yerine yirmi kubbeli bir cami yaptırmasının daha makbul olacağını tavsiye ettirmesi üzerine elde edilen ganimetler ile camiyi yaptırmıştır. Timur, Bursa’yı işgal ettiğinde Ulu Camiyi ahır olarak kullanmıştır. Daha sonra Karamanoğlu Mehmet Bey ve Moğol Şeyhi Emir Bedrüddin tarafından cami yakınmış, Çelebi Mehmed hakimiyeti sağladıktan sonra tekrar yaptırarak ibadete açmıştır.
ANADOLU / GÜZEL HİSAR
Osmanlı kaynaklarında Güzelce Hisar olarak yazılmış olan Yıldırım Bayezid tarafından 1396-1397 tarihinde İstanbul Boğazı’nın en dar yerinde ve artık Osmanlı Beyliği’nin kontrolü altında olan Anadolu tarafında bir “köprübaşı” olarak yaptırılmıştır. Bu kalenin yapımı için bir taraftan Göksu deresi ağzı, bir taraftan ise Boğaz ile sınırlanan kayalık yer seçilmiştir. İstanbul’u fethetmeyi azmetmiş olan Yıldırım, İstanbul Boğazı’nı kontrol edebilmek maksadıyla yaptırılmıştır.
BİBLİYOGRAFYA
Cezar, Mustafa, Resimli Haritalı Mufassal Osmanlı Tarihi, Cilt 1.
Danişmend, İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Cilt 1.
İnalcık, Halil, “Bayezid I”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, Cilt 5.
İnalcık, Halil, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağı (1300-1600).
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, Cilt 1.
Yınanç, Mükrimin Halil, “Bayezid I”, Milli Eğitim Bakanlığı İslâm Ansiklopedisi, Cilt 2.