YEŞİL CAMİİ

Anasayfa > Bilgi > YEŞİL CAMİİ

Cami, Çelebi Sultan Mehmed tarafından başlattırılmış (1413-1421) ve duvar nakışlarıyla çinileri ölümünden sonra tamamlanmıştır (1424).
Mavimtırak yeşil çinilerinden dolayı bu adı alan yapının mimarı Hacı İvaz, çini ustası Mehmed Mecnun, Nakış ustası İvaz Ali b. Ali, tahta işçisi Tebrizli Ahmed’dir.
Aynı zamanda hükümet konağı olarak inşâ edilmiş iki katlı, iki kubbeli görkemli bir yapı olan Cami, ters T (Bursa Tipi) planlı yapıların en seçkin örneklerindendir.
Kronolojik sıraya göre bu plandaki yapıların, Orhan Gazi Camii ile Yıldırım Camii'den sonra üçüncüsüdür. Caminin büyük ve olağanüstü oyma süslemeleri bulunan ana kapısı kuzey cephede yer alır. Kapıdan yan odalara açılan dar bir koridora girilir. Asıl ibadet alanına Bizans başlıklı iki sütunun ortasındaki alçak bir kapıdan girilir.

DÖNEMİNDE DEVLET İŞLERİ GÖRÜLÜRDÜ
 
Kuzey cephede son cemaat yeri yoktur. Fakat ön cephede görülen kemer üzengilerinden, tipik beş bölmeli bir son cemaat yerinin planlanmış olduğu, ancak inşa edilemediği anlaşılmaktadır. Mermerden yapılan ön cephe, yepyeni bir mimari anlayış karşısında bulunulduğunu gösterir. Planı ve mimarisi, ana hatları ile Yıldırım Camii’ne benzer.
Girişte, asıl cami mekânından tamamıyla ayrılmış çapraz tonozlu odalar arasında yer alan giriş bölümü, iki katlı olup, altta iki yanda saray mahfilleri, üstte hünkâr mahfili ve daireleri bulunmaktadır. Döneminde bu bölümlerde devlet işleri görülürdü.
Ana mekânda alçakta kalan şadırvanlı mekân ile basamaklarla çıkılan mihrap bölümü mermerden geniş bir Bursa kemeri ile birbirine bağlanmaktadır. Cami tamamen kesme taş ve mermerden yapılmış olup zengin taş işçiliği ile mimariyi zenginleştirmektedir. Portalin üzerinde dışa taşkın ampir saçak sonradan olup minaresi de yenidir (XIX.yy sonu).
 
TEBRİZ’DEKİ GÖKMESCİD’E BENZİYOR
 
Bânisinin, mimarının, süsleme programını yapan nakkaşbaşının, mihrap çinileri ustalarının, hünkâr mahfilindeki çinilerin ustasının ve ahşap işçiliklerini yapan ustanın adını veren altı adet kitâbesiyle külliye Osmanlı mimarisinde tek örnektir. Çelebi Sultan Mehmed, Edirne, Dimetoka, Merzifon gibi yerlerde mimari eserler inşa ettirmişse de içlerinde en muhteşemi bu külliyenin camisiyle türbesidir. Külliyenin diğer yapıları gibi şehrin silüetinde önemli bir yeri olan Yeşilcami planı ve çini süslemeleriyle Tebriz’deki Gökmescid’e çok benzemektedir. Timur, Ankara Savaşı’nda (1402) Yıldırım Bayezid’i mağlûp ettikten sonra Tebriz’e dönerken bazı Osmanlı âlimlerini ve sanatkârlarını da yanında götürmüş, 1405’te ölünce bunlar geri dönerken beraberlerinde Tebriz’den bazı sanatkârları da getirmişlerdi. Bu sanatkârların caminin planlanmasına ve kitâbelerdeki ibarelerin seçimine yardımda bulundukları, özellikle de çinilerini imal ettikleri anlaşılmaktadır.
Caminin taçkapısı üzerindeki celî sülüs yazılı, üç satır halinde bütün kavsarayı dolaşan, eşine az rastlanır uzunlukta bir metne sahip kitâbesinde bânisinin Çelebi Sultan Mehmed olduğu ve inşaatın Zilhicce 822’de (Aralık 1419) tamamlandığı kaydedilmektedir. Yine taçkapının iki tarafındaki kartuşlardan sağdakinin üzerinde “râkımühû ve nâzımühû ve mukanninü kavânînihî”, soldakinin üzerinde “Hacı İvaz b. Ahî Bâyezîd” ibareleri görülür. Bu ibarelerden, Hacı İvaz Paşa’nın binanın planlarını ve hesaplarını da yaptığı anlaşılmaktadır. Yeşilcami’ye bir son cemaat yeri eklenmesi düşünülerek bunun için cephe duvarlarında kemer üzengileri hazırlanmış, yapının sağ ve solunda setler düzenlenmişse de sonra bundan vazgeçilmiştir. Cephedeki pencere alınlıklarında ve kartuşlardaki mermer yazı ve süslemelerin de yer yer eksik bırakılması ilginçtir. Yeşilcami’nin dört cephesinin alt sıralarında on dört adet pencere vardır, bu pencerelerin bronzdan yapılan parmaklıklarında ve bunları birbirine bağlayan lokmaların üzerinde telkâri süslemeler yer alır. Kare, üçgen, çokgen ve oval çerçeveler içinde soyut yazı, geometrik ve bitkisel motifler olarak binlerce süsleme bulunur. Beyaz mermere işlenmiş rûmî ve palmetlerden oluşan stilize bitkisel motifleri, biri celî sülüs, diğeri kûfî hatla yazılmış iki yazı kuşağı ve mukarnaslı kavsarasıyla çok etkileyici olan taçkapıdan girildiğinde bir giriş holüne ulaşılır. Holün iki tarafında birer sahn mevcuttur; bu sahnlarda hem doğuda ve batıdaki odalara geçiş koridorlarına hem de üst kattaki hünkâr mahfiline çıkan merdivenler yer alır. Hünkâr mahfili iki merdiven sahanlığı, bu sahanlıklardan geçilen kıble yönünde iki adet ocaklı oda, yine bu sahanlıklardan geçilen ve balkonları dışa bakan iki oda, ortada bir sofa ve bu sofanın önünde merdivenli mahfiliyle küçük bir kasır şeklinde planlanmıştır. Burada kullanılan çiniler diğerlerinden farklı olup renkli sır tekniğinde ve kabartma sarı, lâcivert, fîrûze, beyaz renklerden meydana gelen muhteşem sanat eserleridir. Sağda ve soldaki kemer üzengilerinde bulunan küçük iki usta kitâbesinde “amel-i Mehmed el-Mecnûn” ibaresi okunmaktadır.

KALEM İŞİ SÜSLEMELER

Caminin havuzlu ve Türk üçgenlerine oturan 13 m. çapında, 25 m. yüksekliğinde bir kubbeyle örtülü ana mekânına geçit veren holün sağında ve solunda tamamen çini kaplı, günümüzde müezzin mahfili olarak kullanılan iki bölüm, ana mekânın iki tarafında iki büyük eyvan, yine ana mekânın sağ ve sol köşelerinde birer küçük tabhâne mevcuttur. Hünkâr mahfilinin cami içine bakan kemerinin üst tarafında yer alan Arapça kitâbesinden nakışların Ali b. İlyas Ali tarafından yapıldığı ve süslemelerin 827 yılı Ramazan ayının sonlarında (Ağustos 1424) tamamlandığı öğrenilmektedir. İnşa edildiği dönemde çinilerden itibaren bütün duvarlar kalem işi nakışlarla süslenmişti. Bugün sadece kubbe içlerinde ve eteklerinde kalem işi süslemeler kalmıştır. Yapının kuzeydoğu ve kuzeybatı köşelerinde bulunan iki büyük odanın kubbeleri de tamamen kalem işi süslemeli, duvarları pencere üstlerine kadar çini, güney duvarları da kubbe eteğine kadar alçı nişlerle kaplıdır. Kuzeybatıdaki odanın alçı nişli duvarına sonradan bir kapı açılarak eyvana bağlanmıştır. Bu odaların çeşitli amaçlarla kullanıldığı düşünülmektedir. Sekizgen kasnağa oturan yan eyvanlardaki kubbeler yirmi dört dilimli olup 18 m. yüksekliğinde, 7 m. çapındadır ve kubbelerin içi tamamen kalem işi nakışlarla süslenmiştir. Duvarlar 2 metreye kadar çini karo, bunun üzerinde âyet ve hadislerden oluşan yazı frizi dolanmaktadır. Güneydoğu ve güneybatı köşelerindeki ocaklı, ahşap dolaplı ve alçı nişli odaların tabhâne şeklinde kullanıldığı ve bu mekânlara XVI. yüzyılın sonlarında dışarıdan kapı açılıp daha sonra kapatıldığı sicillerde kayıtlıdır.

TERS ‘T’ PLANIYLA ÇOK FONKSİYONLU

Cami zâviyeli, tabhâneli, kanatlı, Bursa tipi, ters “T” planlı ya da çok fonksiyonlu gibi adlar verilen plan şemasında inşa edilmiştir. Giriş holü, ana kubbeli mekânı, tabhâneler ve köşelerdeki büyük odalar zeminle aynı seviyededir. Eyvanlar ve müezzin mahfilleri yerden 75 cm., mihrap ise 1 m. yüksekliktedir. Caminin hünkâr mahfiliyle birlikte en gösterişli yeri olan ve basamaklarla çıkılan mihrap bölümü 6 m. genişliğinde, 10,67 m. yüksekliğindedir; celî sülüs kelime-i tevhid ile taçlandırılan mihrap hem çinileriyle hem de Fetih sûresinden bir bölümün yazılı olduğu sarı, lâcivert, fîrûze ve beyaz renkli geniş yazı friziyle muhteşem görünüşe sahiptir. Sağdaki mihrap sütunçesinin başlığında “amel-i üstâdân-ı Tebrîz” ibaresi bulunur. Mihrap mukarnaslı kavsarası, koltuk kısmındaki bitkisel süslemeleri, sütunçeleri, mihrabı çepeçevre dolanan geometrik süslemeli frizleri ve yazı kuşakları ile erken devir Osmanlı mimarisinin en mükemmel örneğidir.
Pencerelerin ahşap kanatları geometrik süslemelidir ve aynalarında rûmîler arasında sülüs yazılar işlenmiştir, binileri çok ince işçiliklere sahiptir. Caminin içinde ve avlu pencerelerinin alınlıklarında âyetlerin ve cömertliği öven hadislerin yanı sıra Farsça sözler de yer alır. Taçkapıda sultana ait kitâbenin iki yanında, hünkâr mahfilinde, mahfilin üst tarafında, cami içinde ve nihayet mihrapta usta isminin yer almasına izin verilmesi Çelebi Sultan Mehmed’in engin hoşgörüsünün bir göstergesidir. Pencere alınlıklarında bulunan kartuşlardaki yazılardan bazıları tamamlanmadan bırakılmıştır. Camide iki adet minare düşünülmüşse de yalnız biri inşa edilmiştir. Minare 1855 depreminde çok hasar gördüğünden kaidesine kadar yıkılıp yeniden yapılmış, mahya kurulabilmesi için 1869’da ikinci bir minare ilâve edilmiştir. 1552, 1573, 1617, 1623, 1635, 1645, 1684, 1783, 1863, 1881, 1893 ve 1940’lı yıllarda büyük tamirler gören cami 2010’da yine kapsamlı bir restorasyona alınmıştır. Yapı, günümüzde T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından restore edilmektedir.
 
BİBLİYOGRAFYA
BA, İ.DH. 46112/662; E V 15785; A.MKT.MHM. 24/286; 35/288; A.MKT.MVL. 59/112; EV. d. 25117/1-1 MAD. D. 8810/1-1.
Ayverdi, Osmanlı Mi‘mârîsi II, s. 46-118.
Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler, Ankara 1983, III, 216-227.
Kâzım Baykal, Bursa ve Anıtları, İstanbul 1982, s. 137-141.
Özer Ergenç, Osmanlı Klasik Dönemi Kent Tarihçiliğine Katkı: XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya, Ankara 1995, s. 48-49.
Mefail Hızlı, Osmanlı Klasik Döneminde Bursa Medreseleri, İstanbul 1998, s. 81-87.
Bedri Yalman, Bursa Yeşil Cami Pencere Parmaklıklarındaki Gümüş Kakma Motifler, Bursa 2003, s. 15.
Salih Pay, “Kentleşmeye Katkı Bakımından Yeşil Külliyesi”, Bursa Şehrinin Gelişmesi ve Kentsel Planlama Kültürü, Bursa 2008, s. 47-53.
Kâmil Kepecioğlu, Bursa Kütüğü (haz. Hüseyin Algül v.dğr.), Bursa 2009, IV, 252-261.
Feridun Akozan, “Türk Külliyeleri”, VD, VIII (1969), s. 306.
Fotoğraflar:
Yıldırım Belediyesi arşivi
http://fotograf.bursa.com.tr/yesil-camii/
yesil-cami-kapisi-bursa-cj-fettel-fotografi-1870ler
https://www.eskiturkiye.net/resimler/bursa-yesil-cami-1914.jpg